Tuarekler ve Gerçekler
Pathos- Cypher’ın ölümü ile kızıl yağmur dindi, yeşil
sis dağıldı. Zafer kazanan şövalyeler El Morad’ı
kutlama yaparken bulmak umuduyla evlerine döndüler.
Yedi yıl süren savaş nihayet onların zaferi ile noktalanmıştı.
Ulu şövalyelerin hikayeleri insanlar arasında çabucak
yayılmıştı. Logos ve Akara adına tapınaklar inşa edildi.
Alimler bu iki Tanrı’yı neyin biraraya getirdiğini tartışıyordu.
Bu birliğin gerçekleşmesini sağlayan ne olmuştu?
İnsanlık yeniden gelişmeye başladı ve herkes Pathos- Cypher’ın korkunç lanetini unuttu.
Artık barış sağlanmıştı, insanlar şehirlerden ayrılmaya başlamıştı. Başlarda, bir zamanlar onları koruyan duvarların ve siperlerin yakınında küçük çiftlikler kuruldu. Ardından ekilen alanlar genişlemeye, çeşit çeşit mahsuller yetiştirilmeye başlandı. Çiftçilere destek olmak için köyler kuruldu. Nüfus bu yerleşim birimlerine doğru yayıldı ve medeni dünya hızla büyüdü.
Ancak, El Morad topraklarında barış uzun sürmeyecekti.
Yeni bir hayata başlayan şövalyeler çocuk sahibi de oldular.. bu çocuklar Pathos- Cypher’ın lanetli siyah kanını taşıyordu.
Siyah kandaki kötülük insanları hastalanmasına yol açtı ve krallıkta salgın hastalık baş gösterdi. Salgının sebebini öğrenen insanlar öfkeden deliye döndü. Etrafa korku salan bu çirkin çocuklardan bazıları ormana terk edildi, bazıları insanlardan saklanmak için şehrin karanlık, ıslak lağım borularına sığındı. Bu lanetli çocuklara Tuarekler adı verildi.
El Morad rahipleri, Tuarek’lerin kötü olduğuna inanarak onları esir aldı. Şövalyelerin çocukları, ailelerinin kurtardığı şehirde, El Morad’da birer esir olarak yaşıyordu.
Kısa bir süre sonra, Tuareklerden biri cesaret gösterip diğerlerine öncülük etmeye başladı. Sürekli korku ve utanç içinde yaşamak zorunda olmayacakları bir yerde toplanmaları için mücadele ediyordu. Tuareklere savaşmayı ve vahşi doğada nasıl hayatta kalacaklarını öğretti. Tuareklerin ruhani lideri olan bu kahramanın adı Zignon’du. Zignon önderliğindeki Tuarekler kuzeye doğru yol koyuldu. Yol boyunca, Pathos’un hala hayatta olan hizmetkarları ve onları takip eden El Morad askerleri ile savaşmak zorunda kaldılar.
Çoğu zaman açlıkla ve soğuk hava şartları ile mücadele ederek kuzeye doğru giden Zignon’u takip ettiler. Dünyanın sonu olduğu söylenen Eslant dağlarını aştılar. Dağlardaki buzlu platoda Luferson Kalesi bulunuyordu. Burası Pathos’un yıkıma başladığı yerdi ve El Morad askerlerinden korunmak için uygundu, bu nedenle Zignon, Luferson Kalesi etrafına bir krallık kurdu. Krallığa, Karus ulusu adını verdi. Zorlu iklim koşullarına uyum sağlayamayan pek çok Tuarek burada hayatını kaybetti, hayatta kalanlar kendilerini böyle sefil bir yere getirdiği için Zignon’a öfke duyuyordu.
Zignon, Tuarekleri kurtarması için Logos’a yalvardı, ancak Logos ona yanıt vermedi. Çünkü değişim geçiren bu yaratıkları Logos yaratmamıştı, o sadece insanları yaratmıştı. İnsanların çocukları ve kahraman şövalyelerin torunları oldukları halde Tuarekler gözden çıkarılmış ve yüz üstü bırakılmışlardı.
Zignon’un dualarına cevap veren bir Tanrı oldu. İsmini söylemedi, gülümsemekle yetindi ve Zignon’a şöyle dedi, “Sonunda hayallerim gerçek oldu, artık benim de kendi çocuklarım var.”
Gizemli Tanrıça’nın desteğini alan Zignon, El Morad’ı devirmek, kendisinin ve arkadaşlarının katlanmak zorunda kaldığı aşağılanmayı ve baskıyı onlara da yaşatmak için intikam yemini etti.
Sonsuz Savaş böylece başlamış oldu.