Tanrı Ile Yüzleşme
Şövalyeler, durmaksızın, günlerce at sürdüler. Ne kendileri
ne de atları açlık ya da yorgunluk hissediyordu. Hepsi
rüya sayesindeydi. Ve dua.. Onlara güç vermişti.
O muhteşem manzara ile karşılaşıncaya dek yola devam
ettiler. Karşılarında elmas gibi parıldayan muazzam bir
tapınak duruyordu. Rüyalarında görmüş olmaları bile
onları bu göz alıcı manzaraya hazırlamamıştı.
Ancak tapınakla aralarında aşılmaz bir engel vardı. Gözle görünür bir engel değilse de atlar bir noktadan sonra ilerlemeyi reddediyordu. Atlarından inen şövalyeler bile o görünmeyen sınırın ötesine geçmeyi başaramıyordu. Sanki sınıra yaklaşınca onun ötesine geçme isteği kayboluveriyordu.
Öğlen olduğunda hala karşıya geçebilen kimse yoktu, etraflarında bazı değişiklikler beliriyordu. Onları çevreleyen ormanlar ve çimenler tıpkı bir serap gibi kayboluyordu. Toprak hızla kuruyor ve çatlıyordu. Derken, üzerinde durdukları toprak ansızın ikiye ayrıldı ve şövalyeler açılan büyük yarığın içine düştü.
Pek çoğu yaralandı, bazıları öldü. Hayatta kalanlarsa kendilerini, önceden karşılaştıkları ya da ilk kez gördükleri türlü canavarla dolu bir mağarada buldu. Ormandaki tüm kötü yaratıkların geldiği yer burasıydı.
Yaratıkların üzerinde Pathos- Cypher duruyordu.
Tanrının bir kafa işaretiyle tüm yaratıklar şövalyelere doğru saldırıya geçti. Şövalyeler ellerindeki kalkanları gövdelerine siper ederek daire oluşturdular, böylece hem düşmanı olabildiğince uzak tutacak hem de dairenin içindeki yaralı ve şifacıları koruyabileceklerdi. Şövalyeler usta savaşçılardı, ancak savaş ilerleyip sayıları azaldıkça amansız düşmanlarının saldırılarının sonu gelmeyecek gibi görünüyordu.
Şövalyelerin sayısı ellinin altına indiğinde canavarlar saldırmayı bıraktı. Pathos-Cypher yaklaşırken onlar geri çekildi. Tanrı, sonlarına kavuşmadan evvel, ölümlülerin kendisini görmesini istiyordu. Tanrı’yı ilk kez yakından gören şövalyeler onun gerçekte nasıl göründüğünü öğrendiler. Devasa cüssesine rağmen yaşlı bir adamdan biraz halliceydi. Şövalyelerin beklediği gibi gaddar bir savaşçıyı andırmıyordu.
Tanrı, “Hoş geldiniz, Şövalyeler. Yorgun olmalısınız.” diyerek onlarla alay etti.
Şövalyeler karşılık vermedi. Onun yerine, kılıç kullanmakta usta olanlar seçtikleri hedefe doğru kılıçlarını savurdu. Mistik savaşçı güçlerine sahip olan şövalyeler son bir karşı saldırı için tüm güçlerini kullandı, yaratıkların üzerine alev ve yıldırım yağdırmaya başladılar. Saldırı o kadar şiddetliydi ki Pathos-Cypher canavarların ölümünü seyretmekten başka bir şey yapamadı. İnsanlar yenilmişti belki ama, ayakta tek bir canlı yaratık bırakmamışlardı. Hala hayatta olanlar yaratıklar da kan içinde çaresizce yerde yatıyordu. Şövalyeler Pathos- Cypher’ın etrafını çevirdi.
Yalnızca fiziksel güç ve birazcık sihirle bir Tanrı’yı mağlup etmeye çalışmak düpedüz delilikti. Yine de denemeleri gerekiyordu.